Gaye Su AKYOL, bugün Sanatik’in merceğinde yer alıyor. Kimdir, hangi kafadadır, nelerden etkilenmektedir, ne yapmaktadır, nasıl yapmıştır… Bütün bu soruların cevabını merak ettik ve hem kendimiz hem de sizler için Sanatik’te derledik.
GAYE SU AKYOL KİMDİR?
Gaye Su AKYOL, 30 Ocak 1985’te, İstanbul’da doğdu. Babası, ressam ve emekli öğretmen Muzaffer Akyol’dur. Dolayısıyla sanat, GSA’nın genlerinde mevcuttur ki kendisinin de resimle uğraştığı bilinmektedir. İlkokul ve liseyi İstanbul’da okumuş, üniversite eğitimini de 2002-2007 yılları arasında Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölümünde tamamlamıştır. “Seni Görmem İmkansız” grubuyla tanındıktan sonra ilk olarak 2014 yılında yayınlanan “Develerle Yaşıyorum” albümüyle adından söz ettirmiştir.
Hepimiz onu bir ressam çocuğu olarak tanısak da aslında Gaye Su AKYOL memur çocuğuydu. “Buyrun Benim” programında bundan şöyle bahsetti: “Babam emekli öğretmen. Dedem memur idi, emekli. Annem memur idi, vefat etti. Dolayısıyla burjuva falan değiliz. Babam ressam, evet ama hiçbir zaman zengin olmadık. Yani bildiğin memur çocuğuyum.”
GAYE SU AKYOL İLE ÜRETMEK VE HAYAL KURMAK ÜZERİNE
3 albümündeki şarkıların tamamına yakınının söz-müziği kendisine ait olan Gaye Su AKYOL, röportajlarında genel olarak bu üretimini hayal kurmaya, kendini ve sesini ararken doğru yerlerden beslenmeye bağlar. Hatta “İstikrarlı Hayal Hakikattir” ismi de buradan gelmektedir. Sık sık hayaller konusunda ısrarlı oldukça, hatta gerçek anlamda onları dile getirdikçe onların gerçek olduğuna değinir. Hayalleri ve üretkenlik anlamındaki besinleri için doğuştan şanslı olduğunu düşünen GSA, bakın BBC röportajında bunu nasıl dile getiriyor: “Ben müziğimi oluştururken etkilendiğim, dinlediğim; politik olarak, müzikal olarak, fikir olarak, felsefe olarak beni cezbeden, beni etkileyen şeyleri müziğime katmaktan çekinmiyorum. İşte bunun içine Türk kültürüne ait kılınan enstrümanlar da dahil, bunun içine isyanlarım, bunun içine öfkelendiğim ya da çok sevdiğim bütün her şey ya da batılı grupların bende bıraktığı izler de dahil pek çok şeyi müziğime eklemekten çekinmiyorum.
…
“İşte hayatımı değiştiren albüm! İlk okul 4’e giderken (bu hikayeyi çok fazla yerde anlattım ama özetle) abimin asi dönemlerinde annemin arabasında dinlerken yanına gittiğimde “SmellsLikeTeenSpirit” çalıyordu ve şarkıya vuruldum. İşte bütün hayatımın değiştiği an o andır. “
…
“Oryantalist bakış açısı ya da onların ne beklediği hiç umurumda değil açıkçası. Ben kendi müziğimden ne bekliyorum? Neyi anlatmak istiyorum? Neyi ne biçimde anlatmak istiyorum, bu anlattığım şey beni ne şekilde etkiliyor ve insanların hangi duygularına, hangi problemlerine dokunmak istiyorum? Aslında mesele bu. Ondan sonrası işte onun etiketlenmesi vs. o tamamen bence endüstriyel bir şey ve bu beni etkilememeli diye düşünüyorum.“
Bakın Babası Gaye Su AKYOL’u Ne Güzel Etkilemiş
“Çocukluğumdan beri aslında o konuda şanslı olduğumu söyleyebilirim. Çünkü büyük, güzel bir kütüphanemiz vardı. Flaubertler’den Dostoyevski’ye, Kafka’dan Orhan Veli’ye evde çok fazla kitabımız vardı. Ben boş zamanlarımda okumaya çalışırdım. Bir yandan kütüphaneyi yapan annemle babam, birlikte iki kitap okuma aşığı insan ve babamın bir yandan bana yazdığı doğaçlama şiirleri ve hikayeleri vardı. Yanına gidip “Baba bana bulutla ilgili bir hikaye anlatsana.” derdim. Başlardı. Hiç es yok. “Bulut, bilmem ne bilmem ne…” ve müthiş bir akışta efsane hikayeler. Bu da hayal gücümü çok tetikleyen şeylerin başında geliyor. Bana anlattığı hikayeler, okuduğu ve yazdığı şiirler, çok sevdiği dostlarıyla yaptığı muhabbetler vs. Onun dışında da tabi yaş ilerledikçe bulduğum kaynaklardan sevdiğim yazarları okudum hep. Bir de galiba en güzel şey şu: Bunu hepimiz yapabiliriz ve bence dünyanın en büyük hediyesi bize; hayal kurmak işte. Hep aynı yere geliyor. Boş zamanlarında, bulduğun her anda, sonsuz hayal kurabilirsin. Ben uyumadan önce hep hayal kurarım. Onu görsel bir hale getiririm gözümün önünde. Emin olun bir noktadan sonra artık paralel bir düzlemde, bir gerçeklikte onlar var olmaya başlıyorlar. “
Hayal Kuramamak
Hayal kuramayanlar da çok şikayet ediyormuş değerli sanatçımıza. Fakat hayal kurmak gibisi yok. Bu konuda da sözleri şu şekilde:
“Evet ya çok fazla mesaj alıyorum. Pek çoğu “Nasıl hayal kurulacağını unuttum.” diyor. Bence bu korkunç bir şey. Bence Faşist bir dünyada yaşadığımızın bir kanıtı gibi bu. Çünkü çocukken hepimiz hayal kurabiliyorduk ve belli yaşa kadar da bunu devam ettirdik ama işte fabrikalara ya da hapishanelere benzeyen, Focault’nun deyişiyle, ya da hepsinin birbirine benzediğibu okullar, fabrikalar, hastaneler, hapishaneler… bütün sistemler birebir birbirinin kopyası gibi. İnsanları tek tipleştirip bireyselliğini yok etmek için yaratılmış muazzam barınaklar diyeyim. O yüzden işte o tornadan geçtikten sonra çoğumuz hayal kurmayı unutuyoruz. Bunun işlevselliğini ya da eğlencesini unutmaya başlıyoruz. O yüzden hepimizin hayal kurmaya cüret etmesi gerekiyor ki bir şeyleri değiştirebilelim. Öncelikle kendi dünyamızı tabiki.”
Beslenip Üretmek
Gaye Su AKYOL, Yekta KOPAN ile olan bir programında üretmek adına beslenme konusunda şu sözleri söylüyor:
“Nick Cave, Nirvana, Morphine, Doors, Black Sabbath ve daha niceleri… birçok grup benim zaten ilk gençliğimden itibaren tutkuyla dinlediğim ve beni çok etkileyen isimler. Keza tabiki Selda Bağcan da öyle. Bu insanlar aslında hem müziğe bakıp bunu söyleyebiliyorlar hem de benim verdiğim referansları da takip ettiklerinde o sonuca ulaştıklarını düşünüyorum. İnsanın o etkilendiği şeyleri; isimleri, duyguları kendi müziğine yansıtması bence büyük bir konfor ve zenginleştiren de bir şey yaptığı işi. Mesela JimJarmusch’un böyle bir şeyi vardır. Bilmiyorum hiç denk geldin mi? Uzunca bir manifestosu vardır. Mesela ne diyor orada: “Korkmayın, çalın! Kitaplardan, sokak lambalarından, insanlardan, rüyalardan… ve çaldığınızı itiraf etmekten de korkmayın!” ve sonra diyor ki; “Bir şeyi nereden aldığınız değil, onu nereye götürdüğünüz önemlidir.” mesele orası. O yüzden şimdi bütün bu insanlar benim hem çok etkilendiğim hem zaman zaman birtakım dokuları öykünerek müziğimde görmek istediğim insanlar ve bunları söylemekten de çekinmiyorum. Bu müthiş bir şey bence. Gerçekten neyi nereden “çalman” gerektiğini, tırnak içinde söylüyorum, sanatsal bir öykünmeden ve etkileşimden bahsediyorum elbette, (Yekta: “Hatta bazen almaktan bahsediyorsun”) evet yani tabiki bir şeyi zaten aldığını söylediğinde artık çalmak olmuyor. Diyorsun ki “Ben bunu aldım, müziğime koydum ve bunu yarattım. Beğendiniz mi?”
GAYE SU AKYOL AÇISINDAN MÜZİĞİN EVRENSELLİĞİ
İşte bence bütün dünyanın Gaye Su AKYOL’dan bu konuda ders alması gerekir. Çünkü müziğin dini, dili, ırkı, cinsi gibi tanımlamalardan bahsedilemez. Hatta bence sadece müzik değil hiçbir konuda bunların bir gerekliliği yoktur. GSA da hep “Coğrafya kaderdirden kurtulabiliriz!” der.
“Bu bir kadın müziği değil. Bu bir erkek müziği hiç değil. Bu bir müzik.”
Kimilerimizin günümüz Barış Manço’su olarak gördüğü GSA’nın yine sevgili Yekta KOPAN ile olan bir diyaloğunda KOPAN’ın iyi niyetini de ayıklayarak hepimize ders verdiği sözleri:
YEKTA: “LouderThenWar’dan Paul ScottBates de bir yazı yazmış ama benim çok sevdiğim bir yazı oldu. Çünkü o tam olarak öyle ifade etmemiş olabilir ama ben buradan yola çıkarak öyle okumak istedim. Fondaki koronun erkek seslerinden oluşması ironisinden yola çıkmış ve aslında bunu neşeli bir cümleyle ifade etmiş ama ben bir yandan da onu şöyle okudum ya da şu hoşuma gitti: Çok da güçlü bir kadın müziği bu. Bir yandan da herhalde onu duymak istedim.
GSA: “Kadın müziği diye bir şey dünyada yok bence. Erkek müziği de olmamalı amadediğin şeyi çok iyi anlıyorum. Dediğin şeydeki iyi niyeti de ayıklıyorum. Kadınların görünür olması gerekiyor artık. Hatta o bahsettiğimiz artist statement yani sanatçı bildirgesinde şunu söylüyorum açık açık: Bu zamana kadar şöyle cümleler kurmadım; mesela “bir kadın olarak bu albümü şöyle yaptım” hatta sorulduğu zaman da mümkün olduğunca “Ya işe öyle bakmıyorum. Bir kadın olarak değil insan olarak olayı algılıyorum.” dedim fakat şunu da gördüm süreç içinde: Başarılı olmuş ve bir kadın tarafından ağırlıklı olarak yapılmış herhangi bir şeyde ne yazık ki hemen arkasında bir eril kahraman aranıyor. “Okey sen bu albümü yaptın da bunun prodüktörü kim ya? Kim düzenledi bunu?” ben yaptım arkadaş. Tabiki çok sevdiğim sevgili Ali Güçlü Şimşek ve Görkem Karabudak da vardı ama ben yaptım yani ve bu benden çıktı. Sonra birlikte ekip oluşturduk ve bunu uyguladık. Fakat fikir benim ve bunun arkasında durmakta da bir beis görmüyorum hatta durmak zorunda olduğumuzu hissediyorum artık 3. albüm itibariyle. Bu zamana kadar “çok da önemli değil isimler” diyordum ama öyle değil çünkü sen bunu söylemedikçe kimse senin için bunu dile getirmiyor. Hele ki bir kadınsan hemen bir süper kahraman aranıyor bunun arkasında. Mesela Björk bir röportajında çok güzel bir şey söylemişti: “Bütün işi ben yapıyorum bir şeyde mesela. Hemen arkasından falanı “ama o daha bilmem ne yaptı çok daha ağırlıklı olarak o.” hayır.” Öyle olduğunda da bunu söylüyoruz zaten merak etmeyin ama kadınların görünür olmaya ihtiyacı var. Görünür olmak zorundayız birşeyleri değiştirmek için ve bunun yüzünden de şunu çok net söyleyeyim: Bu değişene kadar başarılı olan bütün kadınların bunu yüksek sesle söylemesi gerekiyor. Kafalara çakana kadar. Dolayısıyla bu bir kadın müziği değil. Bu bir erkek müziği hiç değil. Bu bir müzik.”
“Daraltmak Çok Da Doğru Değil.”
Cinsiyetçiliğin yanında bölgeciliğe de tepkisini şöyle bir soru-cevapta dile getiriyor Gaye Su AKYOL:
Yekta: “Festivaller/ sahneler kıyaslamasında nasıl bir sonuç çıkıyor?”
GSA: “Şarkının dili Türkçe olduğu için ülkemizde seyircinin önceden dinleyip ezberleyip gelmiş olması sebebiyle konserde müthiş bir katılım ve bir aradalık var. Ama bu ülkeden çıktıktan sonra verdiğim bütün konserlerde tabi başka bir dilin olmasının getirdiği bir şey oluyor fakat yine de müziğin o Doğu Batı hikayesine çok bayılmıyorum metafor olarak çünkü öyle bir yön durumu yok.
Bu ülkede doğup büyüyen biri olarak bu ülkeden beslendiğim ve etrafta gördüklerimin bende uyandırdığı şeylerin bir toplamı bu. Yoksa kuzey ve güney de var, daraltmak çok da doğru değil.”
“Bu Sorunlu Ve Aynı Zamanda İlginç”
Bir de ödül törenindeki bomba konuşması var. Bu konuşmada da “Dünya Müziği” kavramına tepkisini dile getiriyor:
“Ve bu dünya müziği konusu, bu tanımlama bence çok sorunlu. Birçok farklı tür ve tek ortak yanları var: İngiltere ya da ABD’den değiller. Dünya müziğinin içindeki bütün müziklerin ortak noktası bu. Hepsine dünya müziği diyelim. Bu sorunlu ve aynı zamanda ilginç.”
TÜRKİYE’DE SAHNE ALMAK VE GAYE SU AKYOL
Türkiye’de sahne almak konusunda sanatçılarımızın bazı korkular içerisinde olduğunu biliyoruz. Tabiki yıllar içerisinde imkanların artması ve sahnelerin yaygınlaşmasıyla eski endişelerin yavaş yavaş azaldığını söylemek mümkün. Fakat ana problemi ve bu problemin çözümünü GSA, “Noktalı Virgül” programında şu sözleriyle çok güzel açıklıyor:
Yekta: “Seyirci zor mu, Türkiye’de seyirci iyi bir konser ortağı oluyor mu, yoksa bu, gün geçtikçe değişiyor mu, neden?”
GSA: “Öncelikle şunu söyleyeyim; Türkiye seyircisi diye bir şey genelleyemeyiz. Bu sıkıntılı bir tanım olur. Mekana göre değişiyor, oradaki insanların motivasyonuna göre değişiyor, o konserin tansiyonuna göre değişiyor, bir sürü değişken var. Yani dolayısıyla insanları o anlamda bir çuvala doldurup “Ya buranın da seyircisi böyle” falan demek biraz haksızlık.
Kendi gözlemlerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim; mesela yıllar önce Babylon’da bir Patti Smith konseri olmuşt.Efsane, iki gün üst üste. İkinci gününü yakaladım.Babylon olmasına rağmen ve Patti Smith olmasına rağmen (şu yüzden rağmen diyorum çünkü Babylon Türkiye’de önemli müzik mekanlarından biri. Patti Smith’i de zaten açıklamaya gerek yok. Efsane, ekol.) insanlar o kadar çok konuşuyorlardı ki kadıncağız bir noktadan sonra “ya lütfen konuşmayın” falan demek zorunda kaldı. Ben zaten çıkıp gittim sonra utancımdan. Şimdi bu niye oluyor diyorsan insanların heyecanına falan vermek istiyorum ama o kadar iyi niyetli olmayabiliyor bazen. Biraz tatsız bir şey bu. Yani sahnede gerçekten o durumlarda ne yapacağını bilemiyorsun. Yani azarlayacak mısın? Zor bir durum ya insanları eğitemezsin tabiki tek başına. Haşa hiç öyle bir durum yok. Biraz şunula alakalı: Şimdi Anadolu’da tabiki çok güzel konser mekanları muhakkak vardır. Ama Türkiye hep İstanbul, Ankara, İzmir olarak algılandığı için, tatsız bir şekilde bir etkinlik olduğunda bu 3 yerde. Ben hep şunu hissediyorum. Atıyorum Konya’da doğmuş olsaydım çok üzülürdüm. Niye bu konserler burada olmuyor diye. Çok daha fazla mekana ihtiyacımız var ve o mekanların çok daha fazla konser yapmasına ihtiyacımız var. Dolayısıyla insanlar gerçekten öğrenecekler yavaş yavaş. Ama sen kırk yılın başı orada konser yaptığında bilemeyebilirler bunun raconunun ne olduğunu ya da gerçekten ben çok heyecanlandıklarını düşünüyorum. Ben çok üzülüyorum. Keşke Anadolu’nun her köşesinde bir sürü konserler olsa, mekanlar olsa millet de 3 ay 5 ay sonra “ha konser böyle izleniyormuş” diye öğrense.
Türkiye’de 3 büyük ilden başka yere konsere gittiğinde şunu ön görerek gitmek gerekiyor. Evet insanlar burada gerçekten İstanbul’daki gibi konsere de tiyatroya da sık ve çok ulaşamıyorlar. Bunun getirdiği de bir takım başka denklemler var. Onu öngörerek gitmek gerekiyor. Bu tabiki şu demek değil; oraya gittin ve başına her şey gelebilir, bunu kabul ederek gitmen lazım. Hayır ama o noktada biz biraz misyoneriz bence. Belki 10 sene sonra çok daha konforlu olacak oraya giden grupların yaşadığı şeyler ama biz bu anlamda şu an onun ceremesini çekiyoruz. “
GAYE SU AKYOL KARİYERİNDEN ESİNTİLER
2014’te “Develerle Yaşıyorum” albümüyle kendinden söz ettirmeye başlayan Gaye Su AKYOL, ülke sınırları dışında da sadece merkezi noktalar değil, bir sürü köşe kasabalarda konserler vermiştir. Diskografisine buradan ulaşabilirsiniz.
Consequence Of Sound
2016 yılında, Consequence of Sound sitesinde okuduk Gaye Su Akyol’un ismini. Duyunca çılgına döneceğiniz isimleri de içinde barındıran gruplar ve sanatçılar arasında muhteşem bir başarı yakalayarak en iyi 20’ye girdi. İşte o muhteşem isimler ve sıralama:
20 REYKJAVÍKURDÆTUR – “TISTA”
19 WHITNEY – “SO SAD”
18 SLAYER – “RAINING BLOOD”
17 CALYPSO ROSE – “FIRE FIRE”
16 SANTIGOLD – “DISPARATE YOUTH”
15 RED HOT CHILLI PEPPERS – “UNDER THE BRIDGE”
14 VINCE STAPLES – “SEÑORITA”
13 GUARDIAN ALIEN – “SPIRITUAL EMERGENCY”
12 GRIMES – “KILL V. MAIM”
11 COURTNEY BARNETT – “DEPRESTON”
10 ANDERSON . PAAK – “ROOM IN HERE”
9 PJ HARVEY – “50FT QUEENIE”
8 TENACIOUS D – “TRIBUTE”
7 NEW ORDER – “YOUR SILENT FACE”
6 GAYE SU AKYOL “DEVELERLE YAŞIYORUM”
5 BLOOD ORANGE – “BEST TO YOU”
4 ORCHESTRA OF SYRIAN MUSICIANS AND DAMON ALBARN + GUESTS – “OUT OF TIME”
3 MØ – “WASTE OF TIME”
2 LCD SOUNDSYSTEM – “SOMEONE GREAT”
1 NEIL YOUNG – “OUT ON THE WEEKEND”
LiorPhillips şöyle yazdı: “Gaye Su Akyol, Roskilde’ye ağır bir kalple geldi.
Türk müzisyen, son dönemde yaşadığı ülkedeki terör saldırısının ağırlığını, müziğiyle haykıran duyguları, geleneksel Türk sesleri ve Batı indierockının bir karışımını taşıdı. Açıkça söylemek gerekirse, “Bu boktan bir şeydi”, dedi. Gerçekten üzgünler ve durum için ben de üzgünüm. Hepimiz bu kötü şeyleri yaşamalıyız.
“Kaçınılmaz acıyı pekiştirmek için yıllar önce İstanbul’da siyaset üzerine yazılan bir şarkıya başladı. “Üzgünüm, hepsi hala aynı,” diye omuz silkti. Arkasından kemerli ve sallanan şarkı, müziğine güç veren derin yakıtın hipnotik bir göstergesiydi.
Gaye Su AKYOL Consequence of Sound’u şöyle açıklıyor:
“O seçimi yapan Consequence Of Sound diye bir web sitesi. Çok da güzel, benim de yıllardır takip ettiğim bir müzik sitesi. Yani nasıl seçtiklerini bilmiyorum. Herhalde oranın müzik yazarları bir araya gelip konuyu tartıp düşünüp seçmişlerdir diye tahmin ediyorum. Biz orada çok eğlendik. Bunu söyleyebilirim. En büyük sahnede çaldık, çok da güzel bir konserdi.”
Glitterbeat Plak Şirketi
Glitterbeat; gerek kadrosuyla, gerek yapısıyla, gerek sanat anlayışıyla Gaye Su Akyol için, hatta bir sanatçı için adeta bir cennet. Gelin kurucu ortak ve yönetici olan ChrisEckman’ın bir açıklamasına göz atalım:
“Mesela Alman bir grupsunuz ve Red Hot ChiliPeppers gibi müzik yapıyorsunuz. Sizi kim neden dinlesin ki? Bence bir aidiyet hissiniz varsa uluslar arası piyasada da şansınız var ama diğer herkes gibi bir müziğiniz varsa uluslar arası piyasada başarı şansınız muhtemelen daha az. Orijinal ve sizinle bağlı olan ve bir coğrafyayla bağı olan bir iş yapmalısınız. Bence bu çok önemli.”
Sizce de çok mantıklı değil mi? Peki tam olarak Gaye Su AKYOL’un özgünlüğünü ve yaptığı işi anlatmıyor mu? Bakalım durum GSA tarafında nasıl:
“Glitterbeat Alman menşe’li bir oluşum, bir plak şirketi ama çok butik bir plak şirketi. Yani az sayıda insanın öz verili ve mutlu çalıştığı, dolayısıyla güzel işler yaptığı, iyi müzikler dinlediği, sahibi ya da ortaklarından birinin de 90larda THE WALKABOUTS isimli çok da sevdiğimiz, pek çoğumuzun tanıdığı bir grupta gitarist olduğu bir oluşum. Dolayısıyla aslında müzisyen bir oluşum var. Kökenini müzisyen insanların oluşturduğu bir plak şirketi. Bunun sağladığı da müthiş bir konfor var benim için. Çünkü olaya kapitalist ve yırtıcı, “Hemen bize o kayıtları ver ve ortadan yok ol! İşini yap!” falan gibi bir yerden değil de daha çok “Nasıl benim içime siner, nasıl daha mutlu olurum, nasıl daha iyi üretirim…” bunları dert ettikleri bir ortam. O yüzden onlarla birlikte çalışmaktan çok mutluyum. Bir yandan da aşırı profesyoneller, bütün bu tatlı ve müzisyen kimliklerinin yanı sıra. Bu da şöyle oluyor; 3-4 ay önceden (albüm çıkmadan önce) bütün bitmiş halini istiyorlar. Bu da Türkiye’de çok alışılmış bir şey değil. Yani düşünsene mesela albümün çıkmasına 4 ay var, sen her şeyi bitirip onu çoktan postalamış oluyorsun o adamlara. Bu da nasıl bir konfor sağlıyor? Kendi kurdukları o muazzam ağa, bütün ellerinin altındaki medya dostlarına, kuruluşlarına, tanımadıkları kişilere; dolayısıyla o ağa aktarabilme, dağıtabilme opsiyonları sunuyor. O yüzden çok daha profesyonel şekillerde bu albüm yazılıyor, çiziliyor. Çünkü önden bunu yollaman gerekiyor bu adamlara. Yani öyle “albüm çıkmadan 1 ay önce albümü yollayayım da bireview yazsınlar.” gibi olmuyor. Yolluyorsun, dinliyorlar, beğeniyorlarsa gündeme alıyorlar ve yazıyorlar gibi bir şey.”
Anlayacağınız birlikte epey mutlular. Peki bu mutlu birlikteliğin tanışma hikayesini merak ettiniz mi? Haydi onu da GSA’nın BBC’de anlattığı şekilde dinleyelim:
“Sanırım bir şekilde hayatımın akışını oraya doğru yönlendirdim. Bundan 5 sene önce Develerle Yaşıyorum albümü çıktı ve o albüm çıktıktan kısa bir süre sonra Alman menşeli Glitterbeat (bir plak şirketi) benle ilgilendiklerini ve birlikte bir albüm yapmak istediklerini söylediler. Hatta bunun için de gizli gizli gelip bir konserimi izlemişler. Çok da hoşlarına gitmiş. Hemen ardından böyle bir teklifle geldiler. Birlikte böyle bir şey yapmaya karar verdik. 2. albümü kaydettik. Aynı anda hem Dünya’da hem de Türkiye’de yayınlandı. Glitterbeat’in en büyük katkısı da sanırım albümün plak olarak basılması ve bütün Dünya’ya dağıtılmasıydı. Tabiki bir başarı bekleniyordu ama beklenenden biraz daha yukarıda oldu bu başarı.”
Burada tekrar Eckman’a dönelim:
“Plak şirketimizde yer vermeye çalıştığımız müzik türü gelenekler ve bir coğrafyayla derin bir bağlantısı olan ama aynı zamanda da çok da günümüze ait ve küresel olan müzikler. Gaye’de bunu başından beri hissettim. Bu yüzden albümün yurt dışında çok ilgi görmesine şaşırmadım. O çok güçlü bir sanatçı.”
Gaye Su Akyol HakkInda Yazılan Çok Önemli Yazılar
Uluslararası alanda yazılar genel olarak ilgi çekiciliği, özgünlüğü, yaratıcılığı ve sahne şovu etrafında toplanmış olsa da bu yazıları kimlerin yazdığını öğrenmeniz ve dilerseniz yazıların tamamına ulaşabilmeniz adına minik özetler halinde aktarayım. Başlamadan şunu aktarmakta fayda var: Bu yazarlar yalnızca veteran veya ölü olan aşırı ünlü olmuş sanatçılara 5 üzerinden 5 veriyorlar.
Robert Denselow: Gaye Su Akyol’un Türkiye’nin psikopat bir gücü olduğunu söyleyen Denselow, onu 5 üzerinden 4’e layık görüyor. Yazısında İstanbul’a ve Türkiye’nin iç politikasına oldukça yer veriyor. Ayrıca Selda Bağcan’dan Nirvana’ya ve Nick Cave’e kadar uzanan referanslar veriyor.
Will Hodgkinson: 5 üstünden 4 yıldız. Will de müzikal referanslarını Anadolu pop, surf rock, psychodelic rock, oriantal folk gibi bir yerlere dayandırdıktan sonra sözlerin arasındaki o küçük göndermeleri, hissiyatları aldığını söylüyor ve politikaya da değinmeden geçmiyor.
David Honigmann: 5 üzerinden 4 yıldız veren Honigmann da özet olarak yakaladığı bazı güzel sözlerden yola çıkıp bir sakinlik içerisinde nasıl politika dolu şarkılar yaptığından bahsediyor.
Bunların dışında The Wire, Songlines, LouderThanWargibi dergilerde de bir takım GSA verileri yayınlanmıştır.
Hangi Tarzda Müzik Yapıyor?
Tabiri caizse bu konuda çorba pişirir gibi müzikler yapan GSA, bir sürü yazarda farklı farklı tarz hissi uyandırmıştır. Birkaç tane sıralamak gerekirse: Pop, surf rock, psychodelic rock, oriantal folk, klasik Türk müziği…
Bu konuda da yaklaşımını “BuyrunBenim”de şöyle özetliyor:
“-Olmuş bu kız olmuş. Neo Türk Sanat Müziği koyuyorum bu kızın tarzının adına.”
GSA: ”Neo Türk Sanat Müziği olabilir, neden olmasın? Yani ben genellikle etiketler koymayı sevmiyorum. Onu daha çok dinleyenlere, müzik yazarlarına, kafa patlatanlara bırakıyorum. Güzel bir tanım teşekkürler.”
GAYE SU AKYOL’UN EN SEVDİĞİ 10 FİLM
İşte karşınızda Gaye Su Akyol’un en sevdiği 10 film! Onu az çok takip edenler bu 10’lunun içerisinde “BackTo The Future” serisinin olmamasına şaşıracaklardır. Gaye Su Akyol, bu Top 10’u hazırlarken küçüklüğünden beri süre gelen, onun hayatını değiştirmiş, onu aydınlatmış, onu adeta çarpmış ve tabiri caizse onun karanlık tarafını oluşturan duygusal filmlere yer vermeye çalışmıştır.
GAYE SU AKYOL’UN HAYALLERİ
Bu kadar hayal kuran birinin tabiki bütün Dünya ve Türk insanları için sanat adına da birtakım hayalleri olacaktır. Haydi gelin onlara bakalım:
“(David Bowie resmine bakarak) Eğer yaşasaydı düet yapma cüretini göstermek isteyeceğim insan. Ya da birlikte collaboration, bir arada olmak. Herhalde beni en çok etkileyen insanlardan biri.
Bir de şunu istiyorum: Kocaman, güzel bir kompleks yaratmak ve onun içinde insanlarla müzikler yapmak, üretmek, yeni genç insanların müzik yapabileceği alanlar yapmak; belki gitarların, bassların, davulların, udun falan olduğu, insanların gelip onları çalıp kayıtlar yapabileceği, o kayıtların bizim plak şirketinden basıldığı bir döngü yaratmak… yani daha çok, daha kaliteli, daha iyi müzikler üretmek ve insanlarla bir arada olmak ve o insanların bir yandan başka şeyler de üretebileceği bir alan gibi düşün. Böyle hayallerim var. Bir gün olur belki. Tabiki şu da var; ülkemle ilgili çok güzel hayallerim var, bir gün umarım ülkemizin her köşesinde çocuklar, insanlar, gençler müzikler üretebilir. Birlikte takıldıkları güzel alanları olur ve bu bahsettiğim mini kompleks fikri bütün ülkeye yayılır. Hani vaktinde köy enstitüleri vardı ya. Onun aslında farklı versiyonlarla bütün ülkede olduğu ve insanların içinden geldiği gibi konuştuğu, ürettiği, yarattığı; Türkiye’nin, Anadolu’nun her köşesinde minik minik belki komplekslerin olduğu bir oluşumu tetiklemek, imza atmak. Köy enstitüleri nasıl bir ülkeyi çok kısa sürede dönüştürebildi, Anadolu bir anda bambaşka bir yere doğru ilerliyordu; keşke o köy enstitüleri böyle bir versiyonla bütün ülkede çok orijinal işlerin, müziklerin, belki başka sanat dallarının üretilebildiği bir yere dönüşse. Böyle bir hayalim var. Umarım bir gün gerçekleşir ama tabi ondan da öte ülkemle ilgili özgür düşüncenin, felsefenin, üretimin, döndüğü; olabildiği bir oluşum hayal ediyorum. Umarım hepsi bir gün olacak.
Başlıca Kaynaklar:
- NeyseNe Loş Sohbet Gaye Su Akyol
- BBC NEWS TÜRKÇE Gaye Su Akyol: ‘İstikrarlı hayalleri’ ve yurt dışındaki başarısı
- NeyseNe Gaye Su Akyol’un En Sevdiği 10 Film l BAZI NEFİS FİLMLER
- Pena Buyrun Benim 35 – Gaye Su Akyol Ekşi Sözlük’te
- Allianz Motto Müzik Yekta Kopan’la Noktalı Virgül – (Gaye Su Akyol)
- Allianz Motto Müzik Gaye Su Akyol – Yekta Kopan’la Noktalı Virgül
Sitemizde her hafta Türkiye’den farklı doğal güzellikler, bisiklet, kamp alanları, seyahat, seyahat haberleri ve birçok içerik yayınlıyoruz. Hatta sitemize kayıt olarak yazılarımızdan anında haberdar olabilirsiniz. Görüş ve önerilerinizi sosyal medya hesaplarımızdan bize bildirebilirsiniz.